Konstantiniyye Oteli
Zülfü Livaneli
Konstantiniyye…
İhtişamlı surlarının karanlık diplerinde cinayetler işlenen, otobanlarında siyasetçilerin suikastlara kurban gittiği, açlıktan çocukların dilendiği, gecekondularında kadınların sessiz sedasız öldürüldüğü, yalılarında yüzyıllık zenginliğin cömertçe seyre çıkarıldığı ve güzelliğiyle Divan şairlerine yüzlerce şehrengiz yazdıran, barok sanatından izler taşıyan şehirler şehri İstanbul...
Romanları 40 dilde yayınlanan ve uluslararası pek çok ödüle layık görülen ünlü yazar Zülfü Livaneli, Konstantiniyye Oteli ile okurlarına bir İstanbul panoraması çiziyor. İstanbul’un kaymak tabakasını, alt sınıfları ve hatta ölülerin ruhlarını buluşturup başarılı bir işkadını Zehra’nın gözünden anlatıyor. İstanbul’un köklü tarihini fona alan usta edebiyatçı, onlarca karakteri, geçmişi Bizans’a dayanan bir otelin açılışına konuk ediyor; güç ve yönetim ilişkilerinden romantizme ve “başına sevda gelenlere” kadar uzanan, geniş bir yelpazede insan ruhunu didik didik ediyor.
Prof. Onur Bilge Kula’nın deyişiyle “senfonik bir roman” olma özelliği taşıyan Konstantiniyye Oteli, İstanbul’da yüzyıllardır süren cümbüşü anlamak açısından Türk edebiyatında önemli
bir yer tutuyor.
Elinizde tuttuğunuz bu özel kitap, yeni baskısı ve gözden geçirilmiş son haliyle okurlarına çok sesli müzikal bir yapıt sunuyor... (432 Sayfa) www.turkkitap.de / Arka Kapak Yazisi.
ISBN: 9789751040862
Yazar: Zülfü Livaneli
Yayın evi: Inkilap
13,90 €
18 % daha ucuz
Weitere Informationen
“Konusu İstanbul'da geçiyor. İstanbul'da bir Bizans sarayının kalıntıları üstüne Rus oligark ve İstanbul varlıklı sermayesiyle çok lüks bir otel inşa edilmiş. Onun açılış gecesi. 300 davetli mevcut. İstanbul'un tüm burjuvaları, zenginleri falan. Onların içerisinde tipler mevcut, kadın ve erkek... Bir de orada çalışan garsonlar mevcut. Mesela biri Roboski'de kardeşini kaybetmiş. Biri ordan, biri burdan... Biri nakit biriktiriyor, IŞİD'de gitmek istiyor. Yani toplumun panoraması…
Konstantiniyye Oteli'nin başrolünde İstanbul mevcut. Şimdi bazı milliyetçiler söyleyecek ki 'Efendim niye İstanbul değil de Konstantiniyye?' Kitapta bu da tartışılıyor. Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u aldığında ismini değiştirmiyor. Osmanlı'da resmen Konstantiniyye idi. İstanbul daha Yunanca. Kitabın başına iki laf aldım. İnsanlık Uyarıcısı Hz. Muhammed'in "Konstantiniyye muhakkak fethedilecektir. Onu fetheden buyruk ne güzel buyruk; onu fetheden ordu ne kutlu ordudur." hadisini aldım. Şimdi bir defa, Peygamberin hadisinde bir harfi değiştirmek günah; o Konstantiniyye söylüyor. O öyle diyorsa biz nasıl onu değiştirebiliriz!? İkincisi de Napolyon'un bir sözü. Diyor ki, "Eğer dünya bir bir memleket olsaydı, başkenti muhakkak Konstantiniyye olurdu." Kimsenin itiraz edemeyeceği şekilde bağladım. Hadise mi karşı gelecekler!"
KITAPTAN:
“Bu andan sonra dünya gitgide uzaklaşıyor, uzaklaşıyor, tam yok olmaya yüz tutmuşken, Zehra bir ses duymaya başlıyor. Sağ yanağını ısıtan mermerin altından gelen, yumuşak, tekdüze, inlemeyle yakınma arası ama ne dediği anlaşılmayan, boğuk bir ses bu. Elbette boğuk olacak, çünkü çok derinlerden geliyor gibi. Zehra bir süre sonra bu sesin sandığı gibi konuşmadığını, mırıldanmadığını, inlemediğini, ancak daha önce hiç duymadığı garip, gizemli, tuhaf bir ezgiyle şarkı söylediğini anlıyor.
Uzun seslerle söylenen, mistik, yakınma dolu, neşeden uzak, içinde ilahi bir şeyler barındıran ama bir yandan da yerde, bilincinin büyük bölümü uykuya dalmış Zehra’nın tüylerini diken diken etmeye yetecek kadar tuhaf bir ezgi bu; sesin sahibi bir erkek. Şarkının hangi dilde söylendiğini anlayamıyor Zehra; Türkçe değil; İngilizceye ya da kulak aşinalığı olan başka bir dile de benzemiyor.”
Yazar:
Bu ürünü alanlar başka neler almışlar?
Değerlendirme
Yorum bulunmamaktadır: Yorum yazınız!